Öz-Güven

Öz-Güven

Ya insanlar normal ya da ben. Ama benim normal olduğum söylenemezdi, insanlarla kendi hayatımı kıyaslayınca. Yine nedenler denizinde boğulurken zaman akıp gitmişti ve ismim okundu, sıra bendeydi.

‘’Sen, evet sen. Sana diyorum! ‘’

Bana mı sesleniyordu acaba. Sağıma soluma bakarak insanların tepkisini ölçtüm. Herkes yanındakiyle muhabbet ediyor, üzerine alınmıyordu adamın bağırışını. Ne yani rahatsız olan, üzerine alınan yine bir ben miyim?

 

Toplum içerisinde hala doğru düzgün konuşamamam, sohbetlere eşlik edememem ve en küçük olaya alınıp utanmam çocukluk mirasımdı bana. 45 yaşında ara ara kırları olan tek başına kocaman bir adam oldum ve hala karşımda bana doğru seslenen birine ‘’Bana mı dediniz? ‘’ diye soramayacak kadar özgüvensiz bir yaratığım. İlişki kurup evlenememem de bu yüzden sanırım. Üniversite zamanında da en suskun, en kızaran, en çekingen yine bendim arkadaş çevremde. Arkadaş çevrem mi dedim? Gülüyorum kendi kendime, benim ne bir arkadaşım ne de bir çevrem olmadı ki.

 

Geçmişime, özgüven eksikliğime ve yalnızlığıma dalıp gitmiştim, yine. Karşımda bağırıp duran adamın bana doğru geldiğini farkedene kadar. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Daha da afallamıştım. Hadi Ahmet yapabilirsin cevap verebilirsin diye kendime güven yüklemesi yapmaya çalışsa da iç sesim. İnsanlarla iletişime geçen dış sesim yine ve yeniden suskunluğu tercih ediyordu. Kızgın adam yanıma geldi ve arka sıramdaki bana göre vurdum duymaz olan başka bir adama ‘’Kardeşim sıraya sonradan geldin, sıranın arkasına geç!’’ dedi.

 

Oh be rahatladım. Ben değilmişim, bana seslenmemiş. Üzerimdeki yük kalkmış, daha mülakata girmeden sırada bir ton ter dökmüştüm. Sırasını takip etmeyip öne geçen adam biraz önce bana vurdum duymaz mı gelmişti. Bu insanlar ne kadar rahat ve güvenli, sırasını beklemesi ve kendine ikaz ettirilmemesi gerekiyordu.

Ya da ben mi önemsiyorum böyle şeyleri?

Ben mi fazla yükleniyorum acaba kurallara?

O yüzden yalnız, korkak, mutsuz ve bir işte devamlılık sağlayamayan antidepresanlı bir adamdım. Off hayat gerçekten çok zor. Ya insanlar normal ya da ben. Ama benim normal olduğum söylenemezdi, insanlarla kendi hayatımı kıyaslayınca. Yine nedenler denizinde boğulurken zaman akıp gitmişti ve ismim okundu, sıra bendeydi. Evde kendimi hazırladım, evet yapabilirdim saatlerce ayna karşısında kendimi ifade ettim. Hazırdım, kapıdan içeriye adımımı attım, evet başlıyoruz.

 

Binlerce görüşmeye gittiğim için artık biliyorum soruları ve cevapları. İş basit sadece kendimi ifade edip işi kapacaktım ve daha önemlisi çekinik ifadesizliğimden dolayı işten atılmamaya çalışacaktım. Cv mi okurlarken iç sesim harekete geçip beni rahatlatıyordu.

‘’Merhaba, Ahmet Bey. Özgeçmişinizde okul ve diploma başarınız harika. Zeki bir mühendis olduğunuz aşikar. Fakat anlayamadığımız neden böyle başarılı bir eğitime sahip olan birinin şuanki yaşınıza kadar bir yerde uzun süre çalışamamanız. Açıklar mısınız bize? ‘’

 

 

Kadın gayet güzel ve naif ses tonuyla bana soru sormuştu. Bense yine tutuk.

‘’Imm, şey, evet’’ diyebildim sadece.

Sırada beklerken yarım saat içinde döktüğüm terin iki katını 10 saniyede şimdi döküyordum. Şuan döktüğüm teri değil kadının sorusunun cevabını düşünmeliydim. Kadın tekrar

‘’Evet? ‘’ dedi, cevapsız durağan halime.

‘’Tabii’’ diyebildim.

‘’Tabii ne? ‘’ dedi kadın tekrardan.

İçeriye gireli 10 dakika 45 saniye olmuştu. Ve benden sadece uzun bir sessizlik, terli açık mavi bir gömlek, yine kendini anlatamayan, utanan bir Ahmet öylece duruyorduk.

Soru soran kadın ve yanında oturan 3 kişi merakla yüzüme bakıyordu.

Gözleri mi kızarıyordu, bu insanların?

En sağda oturan iri, beyaz gömlekli adam bana doğru mu geliyordu?

Şu an bu uğultu da ne, yoksa yangın mı çıkmıştı şirkette?

Duvarlar daralıyor, camlar mı patlıyordu?

Deprem miydi bu?

Her yer kararıyor, kulaklarım uğulduyor, alnımdaki terler ağzıma girip tuzlu tadı hissediyordu dilim. Gözlerimi açtım, aman Allahım! Rüya mıydı hepsi?

Rahatladım mı yoksa başıma gelecek yine kötü bir şeyin habercisi miydi?

Bu düşünce kalıbından kurtulmak için, bunu bana düşündüren ne diye sorgulamaya başladım beynimi ve iç dünyamı. Yıllardır kendime acı çektirmem gerekmiyordu sadece doğru ve güçlü soruları kendime sorararak halledebilirdim bu sevmediğim öz duygularımı. Aynanın karşısında kimlik geçişlerine bürünerek bir ‘’Ben’’ oldum bir ‘’Özgüvensizliğim.’’ Nasıl bir şeye benzediği, ne zamandır benimle yaşadığını, benim hayatımda bana ne fayda sağladığını hatta beni sevip sevmediğini sordum ona. Bir ‘’Ben’’ konuştu, bir ‘’Özgüvensizliğim’’ konuştu. Sorularla birbirini anladılar ve en son dedim ki ‘’Peki, şimdi senin yerine ne gelirse Ben’in hayatına sağladığın faydanın aynısı hissedebilir?’’ düşündü Özgüven.

 Ve sonra dedi ki: ‘’Cesaret.’’

Yapacaktım, güvensizliğimi arkamda bırakıp kendimi ifade edecektim utanmadan, 45 yıldır bir türlü yapamadığımı yapacaktım. Öğrenmişliğim vardı ‘’hiçbir şey için geç değildi.’’ Kendimi motive ederek yüzümü yıkadım. Açık mavi gömleğimi giyip, kaybedişliklerimi kazanca dönüştürerek iş görüşmesi için yola çıktım...